29 Nisan 2012 Pazar

GÖBEK MESELESİ



Küfünü atalım hayatın
Bozulmamış tarafından
başlayalım yemeye
Ben bir lokma yemişim
sen iki lokma
Kavgası yapılır mı hiç bunun?
Ben, İki merdiven çıkar dururum
Sen, Bir merdiven çıkar durursun
Eee herkesin göbeği kendine
yorulursun

Naci ELMALI

20 Nisan 2012 Cuma

EKSİK ALFABE




Yumuşak ge ile başlamıyor hiç bir sözcük
Ama bitebiliyor, biliyoruz
Bazı cümlelerin sonuna
Nokta koymasak da olabiliyor
Bitebiliyor bazı cümleler, noktasız
Ve noktasız cümleler kurabiliyoruz
Bitmiş, tükenmiş, pervasız

Soru işaretlerimiz bile var her birimizin
İnanır mısınız?
-işte bir tanesi çıktı bile-
İnandınız mı?
-alın bir tane daha-
Halen inanmadınız mı?
-bakın bir tane daha-
En tuhaf soruları sorabiliyoruz
Ömürlük sorular
"ilahi", "pes" dedirtecek kadar

Bittiğini, biteceğini biliyoruz her bir şeyin
Sonu var dinlediğin şu müziğin
A benim entel dantelim
Bütün klasikleri ezberledin mi yoksa?
Hiç, bitmeyecek mi sanmıştın
O coşkuyla dinlediğin
Dokuzuncu Senfoni’nin?
Çalardın değil mi,

Beşinci bir mevsimi olsaydı Vivaldi'nin?
Sonu yok bir tek sonun
Hepsinin sonu var, ah hepsinin
Klasiğin, Arabeskin, Flemenkin
Belki şu film, kaçıncı izlediğim film
Bak şu karesinde daha önce de gülmüştüm
Lakin şu attığım kahkaha
Önceki kahkaha değildir
İşte şu karesinde sevdiğim artist ölmüştü
Sanki ben de ölmüştüm
Şu karesinde de ağlamıştım
Öylesine dolu ki göz pınarlarım
-fazlasıyla ağlayabilirim ama şimdi ağlayamıyorum-

“Aynı ırmakta ikinci kez yıkanamayız”
Demişti ya Herakleitos
Aynı filmi kaçıncı kez izleyebiliyoruz
Aynı karede aynı kahkaha atılmıyor, biliyoruz
Aynı karede aynı gözyaşı akıtılmıyor
Ve hayatımıza yeni bir şey katılmıyor
Sonu olmayan tek şey, sondur
Eşikte öylece durabiliyoruz
Bu şiirin de bir sonu var elbet
Uzatmaya ne hacet
Bak işte bitti, gitti
Gidiş o gidiş

Noktasız cümleler kurabiliyoruz
Aynı ırmakta ikinci kez
Yıkanmasına yıkanabiliyoruz da
Su aynı su değil
Çıkan kir aynı kir değil
-yoksa şiir devam mı ediyor ne?
Tabi ya, bitirmeye ne hacet
Al işte etti, gitti
Ediş o ediş
Fark etmedin mi halen?
Şiir aynı şiir değil
Her şey tadında güzel, zamanında

Zaman mı dedim? Zaman ne peki?
Sonsuz olanda saklı
Bir sonludur zaman
Peki ne zaman?
-zaman, zaman-
Ya şakanın sırası değil, ne zaman?
-her zaman-
Sonu olmayan tek şey, sondur
Yaptığın yüksek binalarla övünme
A benim mühendisim, mimarım
Gücün yetiyorsa, şu zamanı dondur
Benim dondurduğum gibi bu şiiri
Demesin günün birinde çıkıp da biri
Yazdığın uzun şiirlerle övünme
A benim şairim, kafadan çatlağım
Gücün yetiyorsa,
kimsenin donduramadığı şu zamanı
Otur bir güzel ye,
istersen imgene bandır
Senin zaman dediğin
Tut ki, ekmektir sımsıcak
Haydi imge gereği olsun, tandır
Bak imgende ekmek oldu zaman
Ekmek ekmeğe banar mı
A benim şairim, et kafam
Gücün yetiyorsa, yerken zamanı
Zamanı zamana bandır
Zamanın durduğu an
Bil ki, o andır
Her bir şeyin sonu var elbet
Bu şiirin bile
Uzatmaya ne hacet
Bak işte bitti, gitti
Gidiş o gidiş

Noktasız cümleler kurabiliyoruz
Ne giriyoruz içeriye
Ne çıkıyoruz dışarıya
Eşikte durabiliyoruz
Görüyorsun ya, esnettikçe esniyor her şey
Biz onu bitmedi sanıyoruz
Örneğin pür dikkat
Bitmiş bir şiiri okuyorsun sen şimdi
Aynı şiiri üçüncü kez okuduğunu sanıyorsun
Elini bir tut bedenine
Güneşten daha sıcaksın, değil mi?
Cayır, cayır yanıyorsun
Gelirsek bunun nedenine...
Her şey biter, sonludur
Bitmesini istemediğin yerde
Bitmesini istemediğin zamanda
Bitmesini istemediğin durumda

Ah kaynayan bir kazandır 'an'
Fokur, fokur fokurdayan
Donmak da nedir
A benim şairim, canım, ciğerim
"An" denen o kazanda
Erim, erim erimektedir zaman
Elini bir tut bedenine
Güneşten daha sıcaksın, değil mi?
Cayır, cayır yanıyorsun
Gelirsek bunun nedenine...

Her şey biter, sonludur
Bitmesini istemediğin yerde
Bitmesini istemediğin zamanda
Bitmesini istemediğin durumda

"An" senin bedeninde
Bedenine yapışmış teninde
Tenine yapışmış ruhunda
Tıpkı "yumuşak ge" siz başlayan
Cümleler gibi başlamaz mı her şey, ansızın
Ve apansız bitmez mi?

Ve bir alfabede bir harf
Bırakın bir cümleyi, bir sözcüğü
Bir heceyi ancak başlatabiliyorsa
O alfabe eksiktir
A benim Türkçe öğretmenim, sidiklim
Ama hayat ne bir eksik
Ne bir fazladır
Zira, ansızın başlar her bir şey
Ve apansız son bulur

Bitmesini istemediğin yerde
Bitmesini istemediğin zamanda
Bitmesini istemediğin durumda

Naci ELMALI

18 Nisan 2012 Çarşamba






salıncaktan düşürmüştüm çocuk kalbimi
yaşlı gözlerle bakınırken etrafa
sağı solu sen olmuştun
bir atıştan ötekine dolan
bense gökyüzüne bakıyordum sırtım toprağa emanet

muhammet çuhadar

yağmur yağıyor sabahtan beri hiç durmadı
ve ben senden uzakta cama vuran yağmurda
duyuyorum sesini
sigaram bile boş kalıyor sensizliğimde
sen yoksun ya hasretin dağ gibi büyüyor
sen yoksun ya rakı bile yavan kalıyor
sen yoksun ya tanrılar bile ağlıyor
 
Muhammet ÇUHADAR

SANA




Sabahın ilk ışıklarıyla gel
gir içeri, öp, okşa, sarıl
geldim de
Sabahın alaca karanlığında gel
Yokluğun da ellerim okşarken saçlarını
gözbebeklerim de otur biraz dinlen;
Sonra anlat yeniden denizin neden mavi olduğunu,
aşka acemi gönlüme
Ben anlatayım sonra seni saklayışımı
Şuramda sol kaburgamın tam altına gizleyişimi
Senden habersiz gel,
gir içeri kapıyı vurmadan, geldim de
Geceden birikmiş gözyaşlarım sarılsın boynuna
Biraz sıcak biraz tuzlu ama sevgi dolu

Muhammet ÇUHADAR

13 Nisan 2012 Cuma


nasıl yürünmeli unuttun değil mi
yağmur sonrasında
kaç salyangoz ezildi
hatırlamak için her defasında

güzel yaşamak,iyi olmak
bazen bir salyangozu kaldırıp
çimene koymak
karınca yuvasını dağıtmamak
ekmek kırıntılarını kuşlarla paylaşmak
kadar basit
ve ince görmek demek hayatı

güzel yaşamak,iyi olmak
affetmek gibi,merhamet gibi
elini uzatmak,geçip gitmek varken
yardım etmek kadar zor insana
ve ince görmek hayatı

ne olursa olsun
bu kadar da çabuk
unutmamalı
bir salyangozu ezmekle
hatırlananı

cihan konca

10 Nisan 2012 Salı

YİNE Mİ ÇİÇEK


 
KUR MASAYI MADAM DESPİNA
KİRLİ BEYAZ MUŞAMBA ÖRTÜLERİ SER
ÇEK SEDİRİ ASMANIN ALTINA
YANINDA BİR İNCE MÜZEYYEN ABLA

YİNE Mİ GÜZELİZ, YİNE Mİ ÇİÇEK
HAMDOLSUN
TAZE Mİ BİTTİ TOPİK
CANIN SAĞOLSUN
AMANIN YİNE Mİ GÜZELİZ, YİNE Mİ ÇİÇEK?
HAMDOLSUN
ALTINBAŞ KADEHE YAĞ GİBİ DOLSUN

GECE ÇOK GENÇ, ARZULAR ŞELALE
HABER ETSEK O YARE
GELSE BOMONTݔDEN
ŞEREFLENDİRSE BİZİ
OLSAK TEYYARE

YİNE ME GÜZELİZ, YİNE Mİ ÇİÇEK
HAMDOLSUN
TAZE Mİ BİTTİ TOPİK
CANIN SAĞOLSUN
AMANIN YİNE Mİ GÜZELİZ, YİNE Mİ ÇİÇEK?
HAMDOLSUN
ALTINBAŞ KADEHE YAĞ GİBİ DOLSUN

MERAL OKAY
 

Önce kokusuna alışacaksın,
Sonra karmaşıklığına.
Anlamaya çalışmayacaksın
Yaşayacaksın...
Duyacaksın ama görmeyeceksin,
Seveceksin ama sahiplenmeyeceksin...
Mücadele edeceksin,
Yorulacaksın,
Kızacaksın ,
Nefret edeceksin..
İşte böyle;
Kadın gibidir İstanbul....
Ya seveceksin,
Ya terk edeceksin....

Bora Çetinkaya

9 Nisan 2012 Pazartesi


Biraz suskun
biraz tumturaklı
birazda serince bir imbat esmekte
ve
dayatarak yosun kokusunu
bir bardak çay ile rakıyı hayal ettirmekte.
Onca kalabalık içinde
kahvaltısındayken henüz
içe dönük bir sosyal yalnızlık sa bu
ve fark ettiğim yerdeysem gerçekten,
düşümdeki kadar sarhoş
düşümdeki kadar derin
ve
aşk halinde geçsin ömrüm…

C.Cömert Korkunç / Huzur Evi’n de…

7 Nisan 2012 Cumartesi


... Ama ne çare, dost demiştik bir kere adına birbirimizin ve herkes saklıyordu çaktırmadan titreyen ellerini…



Zamanlar geçti üstümüzden, başka gidene ağlarken senin omzunda…

Ya da aslında kendime ağlıyordum çoğunlukla…

Omzun sıcak, omzun güven, omzun ulaşılmaz bir tepe gibiydi…

“Keşke benim olsa!” diyordum içimden ağzımı kapatarak –ki kaçmasın sesim…



Her buluşmamızda bana evinin en arka odasındaki yalnızlığını anlatıyordun…

Bazen sadece bunu anlatmak için yanıma geliyordun…

Ben anlamazdan geliyordum…

Sen kızıp, belki de kırılıp pes ediyordun…

Ben yine senin omzundan bu defa sensizliğe ağlıyordum…

Ya da aslında kendime ağlıyordum çoğunlukla…

Ve sen, kendi yalnızlığına beni çare sanıyordun…



Şimdiki zamandayız şimdilerde…

Ellerimizi saklamaktan vazgeçtik…

Ama ihanet edemeyiz… Önce kendimize, sonra hiç kimseye…

Zaten aslında bu, bir çökük omuzla bir yaralı gözyaşının hikayesi sadece…

EBRU COŞKUN

Çok
yorgundu…

Gitmek
kadar zordu her şey

Ve…

Kimse yoktu baktığı yerde….

O bir kadındı

aşkta bile sebep-sonuç ilişkisi aramaktan vazgeçmezdi…

“Ben ağlayamam… Ağlamak kadar zor her şey

Ve…
Kimse yok sesimin gittiği yerde…”

Derin bir nefes aldı,

geceye döndü

“Hata yapma hakkımı kullanmak istiyorum” dedi.
ebru coşkun

Şiirdi çözen bizi

Şakacı dost gönüllerimizde

Gizli kapaklı cilveleşirken aşk kendisiyle

Dizelerin arasına sıkıştırıp

Yaramaz çocuk gibi bilyelerini

Kaydırdı ayağını masumiyetin

Artık hükmü yoktu asaletin…..
ebru coşkun

TUT Kİ


ben:

Tut ki bugün biraz önce tanıdık birbirimizi

Tut ki yarın gidiyorum bu şehirden

sen:

Tut ki gidemeyesin, uzattığım el sadece senin için

Tut ki büyüsün dert

coşsun nehir

ve sadece senin için bu şiir…

29 şubat –E.C.

Barışmasına Barışalım da...




Haydi barışalım
Barışmasına barışalım da
Önce şu, zamanı bir durduralım
-kaçta durduralım?

Durmuş bir zamanda
Örneğin kaç olmalı saat?

Hey, sen! Bıyıklı olan adam!
Sen değil, sen devam et yoluna
-of, hepsi bıyıklı bunların
Şunu gösteriyorum canım, şunu
Hani iri kıyım, yarma gibi olan

Barış istiyorsan, önce
Saatini çıkar kolundan, fırlat ve at
Ve nerene sokacaksan
Ne yapacaksan o falaka sopanı
Koy uygun bir yere
Bir daha eline almamak üzere

Durdu mu zaman?
-diyelim durdu, durmaz ya...

Haydi o zaman filmi geriye saralım

Ne Hiroşimalar olmuş olsun
Ne Nagazakiler
Nazım, böyle bir şiir yazmamış
Zülfü’de bestelememiş
Bizler, dinlememiş
Dinlerken de ağlamamış olalım

Amerika diye bir ülke de yok
Ne Kristof Kolomb yaşamış
Ne de Macellan
Bizim oğlan büyümüş de küçülmüş
Kızılderili bursu kazanmış olsun
Doğanın nasıl korunacağı üzerine
Bir Siu Kabilesi’nde yüksek mastır yapsın
Anası konuya komşuya anlatsın
Şöööyle bir, koltuklarımız kabarsın

Biz, Uzak Asya’dan gelmemiş olabilirdik
Dört nala olmuş veya tırıs, tırıs
Çinlilerle barış içinde yaşayıp, durabilirdik
-bana Maocu diyenin…
Ne Çin Setti olabilirdi
Ne Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
Ne EOKA’nın Kıbrıs Türkleri’ni katli
Ne Sevr olabilirdi, ne de Lozan
Herkes “tıp” oynar gibi tıpkı
Olduğu yerde kalabilirdi

Ah, barış diyorsun, diyorsun da
Şu zamanı durduramıyorsun
Bırak filmi geriye sarmayı
Filmi koparıp atamıyorsun
Ne Denizler kabardı bu memlekette
Ne Tayfunlar yaşadık
Ne işçi bayramlarında, işçiler katlettik
Ne Mangal tutuşturur gibi
Otel yakıp, ozanlar pişirdik

Barış, büyük savaşların eseridir
Onların küllerinden doğar
Savaşlarsa katillerin
Onların fikirlerinden doğar

Siz hiç bir katilin,
Barış için el uzattığını gördünüz mü?
Ben Kırkımı çıkardım,
Görmedim

Naci ELMALI / 2007

6 Nisan 2012 Cuma

GELGEÇ MEVSİMLER


Kiraz mevsimi geçmiş
Farkında bile değilim
Yürüyorum kiraz ağaçlarının altında
Bastığım her yer kiraz

Neden toplamamış insanlar
Dallarından bu kirazları ?
Hangi kiraz hangi ağacın
Düşerken kirazlar karışmış biraz

Armut mevsimi geçmiş
Farkında bile değilim
Yürüyorum armut ağaçlarının altında
Bastığım her yer armut

Neden toplamamış insanlar
Dallarından bu armutları ?
Hangi armut hangi ağacın belli
Armut dibine düşer derlerdi ya
Bundanmış besbelli

Neden toplamadınız?
Neden toplamadık?
Neden toplandık?
Neden coplandık?

Deniz mevsimi gelmiş
Okyanuslar aşıyorum herkes uykudayken
İz sürüyorum devrimci bir yakamoza dair
Çektiğim her kürek Deniz
Tuttuğum her balık Mahir
Ya yakamoz, ya yakamoz?

Naci ELMALI

5 Nisan 2012 Perşembe

UÇAN HALI




Bir gün tanrıtanımaz babamın
Uçan halısına bindim
Uykudayken annem, babam
Diyar, diyar gezdim

Kuzey Hindistan'da
Kral Aşoka oldum
İzin verdim Budha'ya
Dinini yayması için

Dünya malı bana kalmalıydı
Sangha'ya katılmalıydı
Bütün erkekler
Kadınları benim olmalıydı

Hinayana'nın kapısını açtım
Mahayana'nın kapısından indim
Digambara oldum çırılçıplak
Göğü giyindim

Sonra bir ıslık işittim
Kulaklarımı sağır edercesine
Uçan halısını çağırmıştı babam
Dipsiz bir kuyuya düştüm
Kuyunun suyundan içtim

Herkes Simurg'u Kafdağı'nda sanıp
Yoldukça tüylerinden birileri
Halil İbrahim bereketi olur, çoğalırmış tüyleri
Bunu Yusuf'tan öğrendim

Naci ELMALI
               

4 Nisan 2012 Çarşamba

Yıl Dönümü

YILDÖNÜMÜ

Yıllar önce bugündü.
Beyaz bir gül gibiydin,
_________________gördüm.
İlk buse yanağına
Hele elini ilk tutuşum:
_________________Sanki ateşte yandım.

Yıllar sonra bu gün de:
Aynı ateşle yanmakta gönlüm.
Biraz kül,
_______biraz duman yok diye:
_________________________Sanma ki o ateş söndü.

Kalp yangını duman vermez;
_______________________bilirsin.

Muharrem DOĞAN
Ekim 1993_ANKARA

3 Nisan 2012 Salı

Aylardan Nisan





Aylardan Nisan

Nisan otuz çekiyor
Yaşım otuz küsur
ve canım Mayıs çekiyor
                       
İnsan ,
Nisanda yıkanmalı
Arınmalı kirinden
Bahar dallarından kokular sürünmeli
Böyle geçmeli Nisanlar
Öyle girmeli Mayısa

Hem !
Ne oluyor bu insanlara
Bilmem ki


Bir karış havada akılları
Hepsi aşık,
Hepsi sevdalı
Toprak,
Ne güzel kokuyor
Yağmur sonrası


 Aylardan Nisan
Nisan otuz çekiyor
Yaşım otuz küsur
Canım Mayıs çekiyor
Canım seni

Aslında her mevsim güzel
İnsan sevdimi

Ama
Mayıs bir başka
Biraz sen gibi
Hayatın en güzel yerinde
Tam ortasında


Baharla yazın arasında
Adın gibi bahar
Gülüşün gibi
Taze

Cihan KONCA